Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
by Murat Arslan
2007
Bu kitap, Pontos Kralı Mithradates VI Eupator Dionysos’un biyografisidir. 2003 yılında Akdeniz Üniversitesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nde tamamladığım Mithradates VI Eupator ve Roma başlıklı doktora tezimin dört senelik yorucu; fakat keyifli bir çalışma sonucunda kitaplaşmış biçimidir. Kitabın amacı, şimdiye kadar ihmal edilen Pontos Kralı Mithradates VI Eupator Dionysos’un Küçük Asya ve Roma’ya karşı uyguladığı politikayı ve sonuçlarını, Anadolu’lu bakış açısıyla yeniden değerlendirmektir. Bunu yaparken, krala ve İÖ. I. yüzyıl Küçük Asya tarihine ilişkin antik kaynaklar, epigrafik belgeler, nümismatik buluntular ile arkeolojik kalıntılar ele alınmış; son zamanlarda ele geçen yeni veriler, modern literatür eşliğinde tekrar dikkatle incelenerek çok yönlü bir sentezle analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmaya gerek tez gerekse kitap aşamasında birçok kişinin yardımı olmuştur. Bunların başında, tez danışmanım Prof. Dr. Sencer Şahin gelmektedir. Onun bu çalışma üzerinde görünmeden var olan etkisi yadsınamaz ve ilgi ve desteği olmaksızın ne tez ne de kitap bu şekli alabilirdi. Prof. Şahin, beni bu araştırma sırasında serbest bırakmakla birlikte, onunla yaptığımız konsültasyonlar çalışmanın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Çalışmanın çeşitli aşamalarında Mithradates VI Eupator üzerine çalışmış ve halen çalışmakta olan Sevilla Üniversitesi’nden Asst. Prof. Luis Ballestor Pastor, Moskova Bilimler Akademisi’nden Asst. Prof. Sergey Saprykin, Aarhus Üniversitesi’nden (Doktora) Jakob Munk Højte ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Deniz Burcu Arıkan Erciyas’a, yaptığımız yararlı görüşmeler ve konuya ilişkin literatür yardımlarından ötürü teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca kitaplık çalışmaları ve manuskrinin gözden geçirilmesinde sırasında, Köln Üniversitesi’nden Prof. Dr. Peter Mittag, Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Adak, Dr. Burak Takmer, Nihal Tüner (Doktora), Şükrü Özüdoğru (Doktora), Fatih Onur (Doktora), Nuray Gökalp (Doktora), E. N. Akdoğu Arca (Doktora), Gökhan Tiryaki (Doktora), Ömer Uzunel (Yüksek Lisans) ile eşim Dr. Mette Marie Hald Arslan’ın önemli yardımları olmuştur. Türk araştırmacıların bilimsel çalışmalarını teşvik eden ve destekleyen, Türk Amerikan İlmi Araştırmaları Derneği’nin tarafıma verdiği Ilse Böhlund ve George Hanfmann Burs’u, bu eserin yayına hazırlanmasını sağlamıştır. Böylelikle 6 ay süreyle Sheffield ve Exeter Üniversiteleri’nde çalışma olanağım olmuştur. Bu süre zarfında; Sevilla, Paris ve Köln’e giderek çeşitli bilim adamlarıyla konsültasyon yapma, müzeleri ziyaret etme ve kütüphanelerden yararlanma imkanı buldum. Sheffield Üniversitesi’nden Prof. Dr. John Barrett’ın üniversitenin her çeşit imkanından yararlanmamı sağlaması ve Exeter Üniversitesi’nden Prof. Dr. Stephen Mitchell’ın konuya ilişkin değerlendirmeleri ile esin verici görüşleri, kitabın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Bununla birlikte, kitaptaki her çeşit hatadan tümüyle yazar sorumludur. Son olarak, bu kitabın basılmasına yaptığı katkılardan dolayı Dumankaya Holding yönetim kurulu üyesi Uğur Dumankaya’ya teşekkürü bir borç bilirim. Antalya 2007 Murat Arslan
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
2005
Lucius Flavius Arrianus Ksenōphōn, İS. ca. 86 yılında Bithynia Eyaleti’nin başkenti Nikomēdeia’da (İzmit) doğmuştur. Lucius praenomen’i (ön adı) ve Flavius nomen’i (soy/kabile adı), onun ve ailesinin Roma vatandaşı statüsü taşıdığına işaret etmektedir. Bithynia’nın önde gelen aristokrat ailelerinden birine mensuptur. İS. I. yüzyılın sonlarında ya da İS. II. yüzyılın başlarında, Stoacı filozof Epiktētos’un yanında eğitim almak üzere, Kuzeybatı Hellas’taki Nikopolis kentinde bir süre kalmıştır. Bu dönem Arrianus üzerinde, büyük bir etki bırakmıştır. Lucanus (Alex. 2) bu durumu, καὶ Ἀρριανὸς γὰρ ὁ τοῦ Ἐπικτήτου μαθητὴς ἀνὴρ Ῥωμαῖος ἐν τοῖς πρώτοις καὶ παιδείᾳ παρ᾿ ὅλον τὸν βίον συγγενόμενος= Romalılar arasında önde gelen bir kişi olan, Epiktētos’un öğrencisi Arrianus, bütün hayatı boyunca öğrenerek yaşadı şeklinde ifade etmiştir. Arrianus, Epiktētos’u ziyaret eden geleceğin Roma İmparatoru Hadrianus’la büyük bir ihtimalle burada tanışmıştır. Arrianus’un Hadrianus’la olan ilişkisi, onun yakın dostu ve İS. 110 yılı consul suffectus’u Gaius Avidius Nigrinus vasıtasıyla olmuştur. Ardından C. Avidius Nigrinus’un, Hellas’ın Achaia Eyaleti legatus Augusti pro praetore= imparatorun praetor mertebesinden valiliği sırasında –İS. ca. 111-114 yılları arasında, onun consilium’luğunu= danışmanlığını yapmıştır. İS. 112 yılında Hadrianus’un Atina’da arkhon olduğu düşünülürse, Arrianus ile Hadrianus arasındaki dostluk daha da ilerlemiş olmalıdır. Arrianus’a ilişkin diğer bir belge, İspanya’nın Baetica Eyaleti’ndeki Cordoba kentinden gelmektedir. Burada Arrianus adlı bir proconsul= consul mertebesinden valinin, av tanrıçası Artemis’e yazdığı bir şiir ele geçmiştir. Ayrıca Ostia yapılarındaki tuğla mühürleri üzerindeki yazılardan yola çıkılarak, Arrianus’un kariyerine ilişkin ip uçlarına ulaşılmaya çalışılmaktadır. Mühürler üzerinde İS. 125-İS. 130 yılları arasına tarihlenmiş olan, İS. 127 ve İS. 128 yılı consul’lerinin isimleri belirlenmiştir. Yine de, İS. 129 ile İS. 130 yılları arasında bir boşluk vardır. R. Syme’a (1982, 199 vd. dn. 107) göre, Arrianus, Roma’da –büyük bir ihtimalle Severus’la beraber– İS. 129 yılı consul’ü seçilmiştir. Bir yıl Roma’da bu görevi yürüttükten sonra, İS. 131 yılında Cappadocia Eyaleti’ne vali atanmıştır. Bu göreve başlamadan önce de, Periplus Ponti Euxini adlı Karadeniz Seyahati’ni kaleme almıştır. Bu yazı, aynı zamanda Arrianus’un Hadrianus’a yazdığı bir mektup içeriği taşımaktadır. Zira Arrianus, sadece güvenilir bir yönetici değil; aynı zamanda imparator Hadrianus’un (İS. 117-İS. 138) yakın arkadaşıdır. Bu bakımdan, onun bu yazısında, tıpkı İS. 111-113 yılları Pontus et Bithynia valisi Plinius’un, İmparator Traianus’a (İS. 99-İS. 117) yazdığı mektuplarda olduğu gibi, dönemin ve imparatorun bölge üzerindeki politikası yansıtılmaktadır. Arrianus’un bu seyahatinin asıl amacı, Pontus sınırındaki Roma garnizonlarını denetlemektir. Yine de, Arrianus bu görevi bir gezi olarak algılamış gibi gözükmektedir. Böylece gördüğü ve denetimini yaptığı bölgeleri, Hadrianus’un konuya ilişkin entelektüel ilgisini ve kültür seviyesini göz önünde bulundurarak, bir gezi yazısı ya da dostça bir mektup gibi, sade bir üslupla kaleme almıştır. İS. 134 yılında, Kazakistan steplerinin yükselen gücü Alan kavmine karşı Satala’da (Sadak) konuşlanmış olan legio XV Apollinaris ile Melitēnē’de (Malatya) konuşlanmış legio XII Fulminata’nın başında sefere çıkmıştır. Yaptığı çarpışmalarla, düşmanı Anadolu için bir daha tehlike yaratamayacak derecede bertaraf etmiştir. Daha sonra, Alan’lara karşı düzenlediği sefer üzerine bir eser –Alanike Historia– yayımlamıştır. Yaklaşık yedi yıl süren Cappadocia valiliği görevini, İS. 137 yılının ardından tamamlayarak Atina’ya yerleşmiş ve kentin onursal vatandaşı olmuştur. İS. ca. 145/146 yılında ise, Atina’nın yönetiminde önemli bir görev (arkhon’luk) üstlenmiştir. Bu tarihten itibaren Arrianus hakkında herhangi bir veriye rastlanmamaktadır. İS. ca. 180 yılında öldüğü zannedilmektedir. Arrianus’un antikçağdaki asıl ünü, şüphesiz Makedonia Kralı Büyük İskender’in Pers Savaşları’nı ve hayatını konu alan Aleksandrou Anabasis= İskender’in Anabasis’i adlı eseridir. Arrianus ayrıca, Hindistan’ın tarihi coğrafyasını, tarihini ve otokton halkın gelenek göreneklerini anlattığı Indikē= Hindistan’a Dair; İskender’in diodokhoi= haleflerini anlattığı ta meta Aleksandron= İskender’den Sonra; Bithynia Tarihi üzerine Bithynika= Bithynia Hakkında etc. gibi eserler de kaleme almıştır. Arrianus’un, Periplus Ponti Euxini adlı eseri, doktora tezimi –Mithradatēs VI Eupator ve Roma– yayına hazırladığım sırada ilgimi çekti. Bu yüzden, Karadeniz Bölgesi’nin tarihi coğrafyasına ilişkin bu eseri Hellence aslından çevirip, konuya ilişkin gerekli yorumları yaparak Türkçe’ye kazandırmaya çalıştım. Amacım, bu eserin Hellence aslından ya da yabancı dillerdeki çevirilerinden yararlanma imkanı bulamayan Türk okuyucularına tanıtmaktır. Böylelikle, günümüzden yaklaşık iki bin sene önce yaşamış İzmitli hemşehrimizin gözünden, Karadeniz’in tarihine ve tarihi coğrafyasına ilişkin verileri aktararak, çevirinin bu alanda bilgi edinmek isteyenler kadar, ileride bu konuda çalışacak araştırmacılar ve öğrenciler için bir başlangıç olması hedeflenmiştir. Çeviri esas itibariyle, A. G. Rose and G. Wirth’in (1967, Flavii Arriani quae existant omnia. Leipzig “Teubner edisyonu”), A. Diller’in (1952, Periplus Ponti Euxini. The Tradition of the Minor Greek Geographers. Lancaster-Oxford), C. Müller’in (19902, Arriani Indica et Ponti Periplus. Geography Graeci Minores I. Paris) ile özellikle A. Liddle’ın (2003, Arrian, Periplus Ponti Euxini. London) eserleri göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Yer ve kişi adları Hellence ve Latince asıllarına uygun olarak verilmiştir. Metinde kullanılan standart, süreli yayınlara ilişkin kısaltmalar, metne ilişkin not ve Hellence’lerin transkripsiyon listesi, çalışmanın başında; metinde kullanılan antik kaynaklara ilişkin kısaltmalar listesi ve bibliyografya ise, çalışmanın sonunda verilmiştir. Süreli yayınlarda, L'année philologique (Revue des publications épigraphiques relatives a l'antiquité romaine. Paris)’in LXIV. cildinin (1996) 17-39. sayfalarındaki kısaltmalar kullanılmış; ancak orada bulunmayan bazı periyodikler için başka kaynaklardaki kısaltmalardan yararlanılmıştır. Alıntı ya da gönderme yoluyla doğrudan doğruya kullanılan antik yazarlar ve eserlerinin kısaltmalarında, Türkçe ortografyadaki farklılıkları da göz önünde tutularak, Lexikon der Antike (Hrsg. von J. Irmscher in Zusammenarbeit mit R. Johne. Berlin-Leipzig 1971, 1987, 9. Aufl. Taschenbuchasg J. Irmscher, Das Grosse Lexikon der Antike. München 1987, 1990) adlı eserin I. cildinin (1971) 20-41. sayfalarındaki ilgili kısaltmalar esas alınmıştır. Eserlerin değerlendirilmesinde kullanılan metin ve çeviriler ise, ayrıca gösterilmiştir. Bibliyografya kısmında, metinde geçen tüm monografya ve makaleler, yazar soyadı + yayın yılı biçiminde kısaltılmış olup, bir yazarın aynı yıl içinde çıkmış birden fazla eseri söz konusu olduğunda, eserlerin adları alfabetik sıraya konularak, bunlar (a), (b) etc. şeklinde ifade edilmiştir. Yararlı olması dileğiyle, Antalya 2005 Murat Arslan
2010
İstanbul, tarihin her döneminde doğulular için batıya batılılar içinse doğuya ve kuzeye açılan bir kapı olmuştur. Aynı denizin sularıyla arınan dünyanın iki yanı, başka hiçbir yerde İstanbul’da olduğu kadar birbirine yaklaşmaz. Onun iki kıta arasındaki bu doğal konumu, kenti tasvir etme çabasındaki pek çok yabancı gezgin ve araştırmacı için öncelikli ilgi alanını oluşturur. Bu entellektüel eğilim, bazen stratejik göndermeler barındıran askeri ya da idari öngörüler bazen incelikle süzülmüş felsefi görüşler içerirken çoğu kez baştan çıkarıcı bir romantizm ile kentin doğu ve batı dünyaları arasında geçit olma vasfını betimleme çabası güder. Onların, makul gerekçelere dayandırarak kenti köprü sıfatıyla imleyen yaklaşımlarına karşın; İstanbul bilinen en erken dönemlerden itibaren başlı başına bir iskan alanıdır. Başka bir deyişle gelip geçenlerin yanında, bu tarihsel derinliğin kültürel birikimlerini kimliklerinde taşıyan, gelenleri konuk edip gidenleri uğurlayan kadim bir İstanbul ve ötelenmiş bir İstanbullu vardır. Ne yazık ki onlar, Hagia Sophia ve Süleymaniye Camii’ni kucaklayan entellektüel ilgi ve akademik araştırma birikiminden bugüne değin kendi hisselerine düşen payı alamamışlardır. Bu eksiklik ilk bakışta, İstanbul tarihinin nispeten sınırlı bir sürecini tanımlıyor gibi algılansa da; asıl sorun, aynı zamanda batı uygarlığının da temellerinde yatan humanitas kavramı gibi değerli bir dünya görüşünün göz ardı edilmesinde açığa çıkar. Bu kitap, İstanbul’un antikçağ tarihi gibi sınırsız uğraş ve sonsuz çaba gerektiren güç bir konuda eksikliklerin tespiti ve giderilmesi yolunda katkı sağlamak amacıyla atılmış küçük bir adımdır. Bu adım, bundan sonra konuyu çalışmak isteyen araştırmacılar için İstanbul’un Klasik ve Hellenistik Dönem Tarihi’ne ilişkin temel kaynakların sistematik biçimde bir araya getirilmesini görev edinir. Bu yönüyle çalışmanın ani bir heves ve son zamanlarda popüler olan akımın ürünü olmadığı vurgulanmalıdır. Zira, kitabın yazılmasına 2006 yılının sonbaharında Uğur Dumankaya ile Dragos sahillerinde yapılan bir yürüyüşte, çocukluk ve ilk gençlik yılları-mızın geçtiği İstanbul’a duyulan hayranlığa karşın, gerçekte onu ne kadar az tanıdığımızı keşfettiğimiz hoş bir sohbet sırasında karar verilmiştir. Çalışmanın kitaplaşma aşamasında birçok kişinin katkısı olmuştur. Bunların başında, -bu kez- Dumankaya Holding Yönetim Kurulu Üyesi olma sıfatıyla Uğur Dumankaya gelir. O, dostça bir sohbeti fikir aşama-sından yayımlanasıya değin aynı heyecan ve ilgiyle destekleyerek araştır-manın bu şekilde okuyucuya ulaşmasını sağladı. Gerek İstanbul’un antikçağ tarihi üzerine ilk çalışmalarıma başladığımda gerekse çalışma süresince yaptığımız sohbetler sırasında konuya ilişkin değerlendirmeleri ve esin verici görüşleri ile Dr. Gökhan Tiryaki bu kitabın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Bununla birlikte, kitaplık çalışmaları ve manuskrinin gözden geçirilmesi sırasında, Akdeniz Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Nihal Tüner Önen; Yrd. Doç. Dr. Ebru Akdoğu Arca, Yrd. Doç. Dr. Burak Takmer, Sevgi Sarıkaya (Doktora) ve İstanbul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Emre Erten çok büyük destek vererek, beni pek çok hatadan kurtarmış oldular. Benzer biçimde, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. A. Vedat Çelgin, akademik hayatım boyunca yaptığım her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da desteğini esirgememiştir. Antikçağ İstanbulu’nun ekonomisinden sosyal yaşamına değin pek çok konuda değerli araştırmalar yapmış ve halen çalışmalarına devam eden İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Oğuz Tekin’e yaptığımız yararlı görüşmeler ve çalışmayı gözden geçirdiği için teşekkürü bir borç bilirim. Son olarak, kitaptaki her çeşit hatadan tümüyle yazar sorumludur. Haziran 2010/Antalya Murat Arslan
2018, History Studies
Today the most important factor in determining the level of development and population of ancient cities is the amount, type and quality of the architectural structures of these settlements. Most of the existing remains in the ancient settlements in Anatolia date from the Roman period, and from later periods. However, the number of buildings constructed or supported in Anatolia by the budget of the Roman administration is very few. It is almost disappears in the Republican period between the years 129 when the Roman administration formalized its presence in Anatolia and 31 B.C. These types of contributions made to certain cities are known from the writings of ancient authors in the Republican Period, and mostly from epigraphic evidence from the period of the Principatus. In this study, about a hundred years passed before the beginning of the Principatus Period through Augustus, the building activities supported by Rome in the cities and the rights that could contribute to the development of cities by way of indirect financial assistance are assessed. In this context, in the light of the examples of the financial contributions made to the settlements and in the light of the building construction or restoration that was made in Anatolia by Roman commanders who had imperium authority during the war and, in time of peace by the provincial governors, the viewpoint from Rome of these Anatolian settlements is assessed.
2019, Phaselis
Öz: Adını Trakya kökenli Bithyn Kavmi’nden alan Bithynia Bölgesi, Küçük Asya’nın kuzeybatısında yer almaktaydı. Kavimler halinde yaşayan Bithynler kendi soylarından gelen krallar tarafından yönetilmişlerdir. Büyük İskender’in Doğu Seferi sırasında bağımsızlıklarını korumuşlar, onun ölümünün ardından komutanları arasında geçen savaşlar esnasında oluşan otorite boşluğundan faydalanarak krallık haline gelmişlerdir. MÖ 190 yılında gerçekleşen Magnesia Muharebesi Küçük Asya’nın genel siyasi durumunu değiştirmiş ve Roma, bölgedeki siyasi gelişmelere müdahil olmaya başlamıştır. Bu süreçte Bithynia Krallığı’nın başında bulunan I. Prusias yayılmacı bir politika benimsemiş ve sınır komşusu Pergamon ile savaşmış fakat Roma’nın da müdahalesiyle savaşı kaybetmiştir. I. Prusias’ın ölümünden sonra tahta geçen oğlu II. Prusias, Romalıların Makedon kralı Perseus’a karşı yaptığı savaş sırasında gerçekleştirdiği bazı diplomatik manevra-larla Roma ile yakın ilişkiler kurmuştur. Sınır komşuları ve geleneksel düşmanları Pergamon Krallığı’na hem diplomatik yollarla saldırmış hem de Pergamon topraklarını işgal etmiştir. Böylece iki krallık arasında bir savaş başlamıştır. Söz konusu savaş Roma Senatusu’na taşınmış ve Roma’nın uzun süren arabuluculuğuyla sona ermiştir. II. Prusais kendisine ihanet eden oğlu II. Nikomedes’e karşı taht mücadelesine girişmiştir. Pergamonluların da desteğini alan II. Nikomedes babası II. Prusias’ı tahttan indirerek öldürtmüş ve Bithynia tahtına oturmuştur. Bu çalışmada II. Prusias’ın siyasi ve diplomatik faaliyetleri, antik yazarların eserleri ve epigrafik belgeler ışığında kronolojik olarak analiz edilmektedir. Anahtar sözcükler: Bithynia. Pergamon. Roma. Senatus. II. Attalos. II. Nikomedes Abstract: The Bithynia Region, named after the Thracian Bithyn people, was located in northwestern Asia Minor. The Bithyns, who lived in tribes, were ruled by the kings of their descendants. They maintained their independence during the Eastern Expedition of Alexander the Great, after his death, they established their own kingdom by making use of the authority gap created during the wars between their commanders. The Battle of Magnesia in 190 B.C. changed the general political situation of Asia Minor and Rome began to intervene in the political events in the region. Within this period, Prusias I, head of the Kingdom of Bithynia, adopted an expansionist policy and fought with the border neighbor Pergamon but lost the war with the intervention of Rome. After the death of Prusias I, his son Prusias II came to the throne and established close ties with Rome through some diplomatic maneuvers of the Romans during the war against the Macedonian King Perseus. He attacked the Pergamon Kingdom, its border neighbors and traditional enemies, by diplomatic means and occupied the territory of Pergamon. Thus, a war started between the two kingdoms. The war was discussed in the Roman Senate and ended with the long mediation of Rome. Prusias II struggle for the throne against his son Nicomedes II, who betrayed him. With the support of the Pergamon Nicomedes II, dethroned and killed Prusias II and came to the throne of Bithynia. In this study, political and diplomatic activities of Prusias II has been analyzed chronologically by employing the works of ancient authors and epigraphic documents.
YÜZEY ARAŞTIRMALARI IŞIĞINDA MÖ II. YÜZYILDAN MS 10. YÜZYILIN BAŞLARINA KADAR BAYBURT VE ÇEVRESİ*
2015, Cedrus
Öz: Antikçağda büyük bir öneme sahip olan Karadeniz (Pontos) Bölgesi, Halys Nehri’nin doğusunda, Apsarros Nehri’nin batısında, Galatia ve Kappadokia bölgelerinin kuzeyinde yer almaktaydı. Bölgedeki dağlar -doğu batı istikametinde- kıyıya paralel uzanmaktaydı ve sarp bir karakteristiğe sahipti. Çeşitli maden cevherlerini içinde barındıran bu dağlar sık ormanlarla kaplıydı. Bölge arazileriyse akarsular tarafından oluşturulan derin vadilerle bölünmekteydi. Akarsuların oluşturmuş oldukları verimli ovalar, bölgede tarım ve hayvancılık yapılmasını sağlamaktaydı. Yörede yetişen bitkiler ve doğal mahsuller antik dünyanın aranan ürünleriydi. Balıkçılığa elverişli olan kıyı bölgelerinde Hellenler tarafından kurulan koloni kentleri bulunmaktaydı. Genellikle limanları olan kıyı yerleşimleri ticari açıdan büyük bir öneme sahipti. İç kesimlerde ise ticari yol güzergâhları üzerine kurulmuş olan küçük yerleşimler ve tapınak kentleri yer almaktaydı. Bölgede ikamet eden çeşitli otokton halklar birbirleriyle mücadele halindeydiler. Esas itibariyle Karadeniz Bölgesi’nin tarihi coğrafyasını konu alan bu çalışmada, önce pontos (πόντος) kelimesinin kökeni ve anlamı analiz edilmiştir. Coğrafi sınırları belirtildikten sonra bölgenin, dağları ve akarsuları, flora ve faunası, kentleri, dini yerleşimleri ve otokton halkları antik kaynaklar, arkeolojik materyaller, nümismatik buluntular ve epigrafik belgeler ışığında ele alınmıştır. Abstract: The Black Sea Region (Pontus) which has a great importance in antiquity, was located east of Halys River, west of the Apsarros River and north of the regions of Galatia and Cappadocia. The mountains in the region extend -from west to east- parallel to the coast and are characterised as steep. These mountains which contain various mineral ores, were covered with forests. The region was divided by deep valleys created by rivers. The fertile alluvial deposition that formed the plains of the region, made possible agriculture and animal husbandry. The plants and natural produce of the region were famous in the ancient world. In the coastal areas suitable for fishing, there were colonial cities founded by the Hellenes. Generally, those coastal settlements by a port had great commercial importance. Inland there were small settlements and temple states, built upon commercial routes. Several autochthonous peoples inhabiting the region, fought against each other. The core of this study is the historical geography of the Black Sea Region in antiquity and analysis of the origin of word pontos (πόντος) and its meanings. From ancient sources, archaeological material, numismatic finds and epigraphic documents, following the deliniation of the geographical boundaries, a description is provided of its mountains and rivers, flora and fauna, cities, temple states and autochthonous peoples.
2014, PHARNACES I.’S WAR AGAINST THE KINGDOM OF PERGAMON
The origins of the Mithridatic Dynasty date back to the Persians and it is known they came to Anatolia during the period of Persian rule in Anatolia. This dynasty settled in Paphlagonia in the Hellenistic period and became increasingly powerful. The dynasty’s administrators usually implemented an expansionist policy, seizing territory. In the resultant process, to dominate positions of power, either through marriage establishing kinship relationships or through political means they formed many alliances. After the Battle of Magnesia at 190 B.C. which drastically changed the political situation, Pharnaces I, who come to the throne of the Mithridatic Dynasty, undertook an active foreign policy and various struggles to obtain a strong position. Firstly, he captured Sinope, a most important port and commercial center, and the important cities Cotyora and Cerasus. Then he occupied the region of Paphlagonia and entered the interior of Cappadocian territory. In the course of this process, fighting against the Kingdom of Pergamon, which was the most powerful kingdom in Anatolia, he made various alliances and it was for this reason that the war affected many states in different geographical regions. This study concentrates upon the war between Pharnaces I and Eumenes II. Firstly the causes of the war are examined, then its spread, end and impact are analysed employing the works of ancient authors, archaeological material, numismatic finds and epigraphic documents.
2011
"Pirates’ Havens in the Mediterranean:‘Korykos’es in Cilicia, Pamphylia, Lycia and Ionia At the same time when the Mediterranean stepped on the stage of history as a “sea route”, secondary powers took their positions in the region to somehow catch shares from this trade route. Thanks to its position in the East Mediterranean and its well-protected natural harbors, coastline of southwest Anatolia assumed an indispensable geo-strategic importance both for central powers and for pirates, who were excluded from this sphere. Historical references repeatedly tell about piracy in this region particularly in the second and the first half of the first century BC. A careful study of the abovementioned ancient sources reveals another point of curiosity, not entirely clarified to date. This point is that many sites in Cilicia, Pamphylia, Lycia, and Ionia, which were somehow related with piracy, were widely called Korykos or Korykeia. The link between these activities and the mentioned name within the context of content and place constitutes the scope of the present article. Consequently it is worth noting that mountains, hills, rocks, promontories, harbors and coasts having the same toponyms in the hinterlands of Korykoses in Cilicia, Pamphylia, Lycia and Ionia are all linked with piracy and pirates, and furthermore, that the word korykaion is the name for pirates’ boats. When the ancient sources are explored it is seen that, particularly in the second and first centuries BC, cities called Korykos were either famed for piracy or for collaborating with pirates; that, people called “Korykosian” (korykaios), who eavesdropped deliberately, aided and abetted the pirates, so much that comedy writers created a funny stereotype character called “korykaios (korykosian)” who eavesdropped deliberately. In this regard, it should not be a mistake to consider the cities named Korykos and sites in their hinterlands with synonyms as well as attributes of Korykos/Korykosian could be linked with pirates/piracy just as the ethnicon of “Cilician” recalled pirates in the terminology of antiquity (App. Mithr. 21; 92/93) for a while."
2016, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi / SDU Faculty of Arts and Sciences Journal of Social Sciences
Küçük Asya’nın kuzey batısında yer alan Bithynia Bölgesi’nin adı Trakya menşeli Bithyn kavminden gelmektedir. Doğuda Paphlagonialılar, Mariandynler ve Epiktetonlar; batıda Propontis (Marmara); kuzeyde Pontos Eukseinos (Karadeniz); güneyde ise Mysia ve Phrygia Epiktetos arasında yer alan coğrafyaya konuşlanmış olan Bithynler, kendi kavimlerinden olan bir kral soyu tarafından yönetilmiştir. MÖ 326 yılında yönetimi seleflerinden devralan Zipoites MÖ 297 yılında krallığını ilan ettikten sonra Bithynia Krallığı’nın resmi kurucusu sayılmıştır. MÖ yak. 230 yılında krallığın başına geçen I. Prusias, atalarından devraldığı bu küçük krallığın sınırlarını genişletmek amacıyla yayılmacı bir politika izlemiştir. I. Prusias krallığının ilk yıllarında söz konusu politikasını hayata geçirebilmek amacıyla ittifaklar yapmış ve krallığının sınırlarını genişletmek amacıyla her fırsatı değerlendirmiştir. Bu amaç doğrultusunda komşu kentler ve krallıklara karşı savaşmıştır. Öncelikle Byzantionlulara karşı Rhodos ile birlikte daha sonra Birinci ve İkinci Makedonya Savaşı’nda Roma, Pergamon ve müttefiklerine karşı Makedonya kralı V. Philippos’un saflarında savaşa müdahil olmuştur. Roma tarafından vadedilen mevcut sınırlarının korunması şartıyla Magnesia Muharebesi’nde tarafsız kalmış olmasına rağmen Apameia Anlaşması nedeniyle çıkarlarının çakıştığı Pergamon Krallığı’na karşı savaşmıştır. Bu savaşta yenilmesi üzerine krallığın sınırlarını kuzeydoğu istikametinde genişletmeye çalışmıştır. Bu çalışmada I. Prusias’ın yayılmacı politikası, antik yazarların eserleri, arkeolojik materyaller, nümismatik buluntular ve epigrafik belgeler ışığında kronolojik olarak analiz edilmektedir.
İÖ 1. binyılın başlarında küçük bir yerleşim yeri olarak tarih sahnesine çıkan Roma, bir müddet krallıkla yönetildikten sonra İÖ 6. yüzyılın sonlarına doğru tamamen kendisine özgü bir cumhuriyet rejiminin kuruluşuyla sonuçlanacak olan bir ihtilal yaşadı. Bu rejim değişikliğinin sağladığı canlılık ile birlikte topraklarını yavaş fakat sistemli bir şekilde genişletmeye başlayan Roma Cumhuriyeti, yaklaşık iki buçuk yüzyıl boyunca süregelen zorlu bir mücadelenin ardından Apenninler Yarımadası'nda siyasî birliği sağlamayı başardı. Roma Cumhuriyeti bu aşamadan sonra epey hızlı bir genişleme sürecine girdi. İÖ 2. yüzyılın ortalarına gelindiğinde artık Akdeniz Havzası'na tek başına hâkim olan bir cihan devletiydi. Fakat bu hızlı büyüme, aynı zamanda Roma Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte başlayan sorunlarını da büyütmüş bulunmaktaydı. Öte yandan bu fetih süreci sayesinde artan refah ortamında Roma siyaseti de giderek yozlaşmaya başlamıştı. Öyle ki Romalı siyaset adamları artık amaçlarına ulaşmak için şiddete başvurmaktan bile çekinmez bir hâle gelmişti. Sonuç olarak, Roma Cumhuriyeti, İÖ 1. yüzyılın başlarında bir iç savaş sürecine girecek ve aynı yüzyılın sonlarına doğru bitecek olan bu sürecin ardından Roma'nın yönetim şekli bir kez daha değişecekti. Rome, which was founded as a small settlement at the beginning of the 1st millennia BC, experienced a revolution that led to the establishment of a unique republican regime in the late 6th century BC after being ruled by the kings for a while. With the vitality provided by this regime change, the Roman Republic thrived, and slowly but systematically began to expand its borders and formed a political league on the Apennines Peninsula during a two hundred and fifty year uphill struggle. Following that phase, the Roman Republic went on a considerably fast expansion process. Around the middle of the 2nd century BC, the Republic was regarded as a superpower ruling over the whole Mediterranean Basin. But this fast growth also amplified the problems which had started with the foundation of the Republic. On the other hand, increased welfare and prosperity due to conquests had set off the growing corruption of Roman politics. So much so that the Roman politicians even began to resort to violence to achieve their goals. Consequently, the Roman Republic would be enter a phase of civil wars in the early 1st century BC, and by the late 1st century BC, Rome's regime would change once again.
2019, O. Tekin (ed.), Hellenistik ve Roma Dönemlerinde Anadolu. Krallar, İmparatorlar, Kent Devletleri / Hellenistic and Roman Anatolia. Kings, Emperors, City States (Istanbul 2019) 118 – 133.
This contribution provides a short overview of the Hellenistic history of the kingdom of Cappadocia in its wider Anatolian setting.
2019, Mithridates Savaşları ve Kappadokia Krallığı/The Wars of Mithridates and the Kingdom of Cappadocia, 201-240
Antik Çağ’da Anadolu’nun orta kavsindeki İris (Yeşilırmak) ve Halys (Kızılırmak) ırmaklarının çevreledikleri bölgenin adı Kappadokia’dır. Bölge adı ve halkı hususundaki yaklaşımlar şöyledir: Herodotos, Kappadokia halkının Suriyeliler olduklarını ve Pers toplulukların bu halklara Kappadokialılar adını verdiklerinden bahsetmiştir (VII.72). Pilinius, Beyaz Suriyelilerin Kappadox Nehri yakınında konakladıklarından ötürü onları Kappadokialılar olarak tanımlamıştır (VI.3.2). Umar (1998), Kappadokia adının Kızılırmak (Halys) Nehri’nin bir kolunu oluşturur durumdaki Kappadox Nehri adından türediğini belirtmiştir (s. 2). Kılıç (2012) da Kappadokia adının Pers dilindeki Güzel Atlar Ülkesi olarak adlandırılan Katpatuka terimi ile ilişkisine değinmiştir (s. 191). Bu yak- laşımlar, Kappadokia adını bir bölge adı ve bölgedeki halkların adı olarak karşımıza çıkarır. Bölgenin jeomorfolojik ve jeo-stratejik özellikleri de çeşitlilik gösterir. Maden yatakları, verimli tarım arazileri ve doğu-batı ticaret rotası gibi ekonomik kaynaklar ile etnik kimlikler ve tarihsel olaylar gibi sosyo-politik konular üzerinde etkilidir. Bunlar, Kappadokia’nın sosyal ve ekonomik unsurları çerçevesinde büyük bir zenginlik ve bütünlük oluşturur. Ancak politik olarak Hitit İmparatorluğu hakimiyetinden Roma İmparatorluğu hakimiyeti ne kadar siyasi birlik ve otoriter bir idari yapı kurulamamıştır; sürekli bir politik değişim vardır. Hatta bu konuda en dikkat çeker siyasi olay da Hellenistik Dönem’deki Pontos Kralı VI. Mithridates ve Roma kökenli muharebelerdir. Kappadokia Krallığı’nın da her iki hakim güç karşısında tek ya da ortak bir siyaset uygulaması veya müşterek politik bir rol modellemesi imkansızdır; çünkü Pontos ve Roma güçlerinin tek amacı, hakimiyet kurarak karşıtları yok etmektir ve Anadolu’nun tek hakimi olmaktır. Bu durum da Kappadokia’nın politikası tekelleştirilmiştir; dış siyaset programında Roma ya da Pontos konularında seçimler yapmak zorunda bırakılmıştır. Sonuç olarak Kappadokia Krallığı’nda dış destekli ve problemli bir politik dönem başlamıştır. MÖ. 129’daki Aristonikos İsyanı’nın bastırılmasından sonra Roma, müttefikleri Pontos Kralı V. Mithridates’e desteklerinden dolayı Phrygia Bölgesi’ni vermişti; ancak yaklaşık on yıl sonra Phrygia’yı işgal edilerek Asia Eyaleti’ne bağlandı (App. Mithr. 11-13; Iust. XXXVIII.5.3; Sherwin-White, 1977, s. 68). Pontos kralının oğlu VI. Mithridates de çok kez itirazlar ve kalkışmalar yaparak Phrygia’nın gerçekte Pontos’a bırakılması için mücadele etti; sonuç değişmedi (Resim 1). Bu sebeple kral, topraklarını genişletmek için savunma ve taarruz odaklı hazırlıklar başlattı; kara ordusunda ve donanmada teçhizat ve savaş malzemeleri artırıldı, askeri eğitimler ağırlaştırıldı ve silahlanma hızlandırıldı.
2014, Cedrus II
Spread of piratical activities, which seen in the southern costs of Asia Minor during the first and second centuries B.C., is directly related to the eastern policy of Rome. Roman policies, in direction to weaken the Seleucids and especially Rhodes, which was actively fighting against piracy, have created a great vacuum of authority in the southern costs of Asia Minor. The expansion of piracy in accordance with the political situation in the region was not seen as a threat by Rome at first. In fact Rome, which urgently in the need of slaves during the midst of the 2nd century B.C. was supporting piracy indirectly by purchasing the slaves provided by pirates. The establishment of the province of Asia on the territory of the former Attalid kingdom, which was bequeathed to Rome by Attalos III, who died in 133 B.C, however, increased the political and economic importance of Anatolia for Rome. In parallel to the increasing importance of Anatolia, some military and political measures were taken by Rome against piracy. Consequently, after the military campaign of M. Antonius against pirates in 102 B.C., the province of Cilicia founded by the separation of the southern part of the Asia according to the Lex de Provinciis Praetoriis passed in 100 B.C. Although the governors of Cilicia, following M. Antonius, fought against piracy during next 35 years the piracy in the region could not prevented permanently. As a result of the expedition of Pompey against the pirates, who has granted extraordinary powers, in 67 B.C., the piracy in southern costs of Asia Minor eventually ceased to be a primary problem for Rome.
2013, Seleucia ad Calycadnum
This article presents ten coin items that were stamped in the cities of Dia, Amisos, Sinope, Amastris during the period of Mithradates VI, the King of Pontos. The coins are selected among many other that were acquired in a survey conducted in Cıngırt Kayası in the boundary of Yapraklı Village of Fatsa, Ordu, in 2011 and in an excavation in the same area in the season of 2012. The coins, which will be presented by catalog information, are similar, in terms of iconography and denomination, to those which were issued in cities allowed by Mithradates VI to issue coins in his area of dominance. The coins will be evaluated along with the political developments of the period and their reflection in the policy of coin stamping. The article also analyzes the politics of Mithradates VI, which are anti-Roman and pro-Hellenistic Kingdom in nature, and their reflection to the coin iconography
2019, Phaselis V, 2019, 315-332.
Cedrus VI, 2018, 233-248.
Öz: I. Triumvirliğin MÖ 60 yılında kurulmasından sonra Roma'nın en güçlü üç lideri arasında yerini alan Crass-us'un Pompeius ve Caesar'ın askeri zaferlerine denk gele-bilecek bir zafer kazanırsa, belki kendisinin de Roma'nın meşhur ve sayılan liderlerinden biri olabileceği düşünce-sine kendisini kaptırdığı tezi genelde antik ve modern kay-naklarda kabul görmektedir. Bu sebeple onun Doğu'da Parthlara karşı bir sefer düzenlemeye ve onları egemenlik altına almaya karar verdiği öngörülmektedir. Özellikle Florus gibi bazı Roma yazarları Crassus'un bu siyasi hırsı-nın kendi sonunu getirdiği konusunda hemfikirdirler. Crassus, Antiokheia'dan yola çıkarak Urfa yakınlarında bugünkü Harran, yani Carrhae'ye ulaşmıştır. Buranın ba-tısına düşen bir yerde Parth generali Surena'nın yaptığı ani bir baskınla yenilgiye uğramış, Parthlara bayrak ve sancak-larını kaptırmış, kendisi de barış görüşmeleri sırasında tu-zağa düşürülerek öldürülmüştür. Roma savaş alanında yirmi binden fazla askerini kaybetmiştir; Carrhae yenilgi-sinin kendine özgü sonuçlarından birisi de on bin Romalı askerin esir alınması ve nihayetinde bunların otuz üç yıl boyunca Uzak Doğu'da kalmalarıdır. Bu yenilgi aynı za-manda Roma'nın Doğu'da Fırat'ın ötesinde Büyük İsken-der gibi Hindistan'a kadar topraklarını genişletme hayalle-rinin sonu olması açısından önemlidir. Roma'nın güçlü imparatorları Traianus ve Septimius Severus, MS II. yüzyıl başları ve sonlarında Parthlara karşı düzenledikleri sefer-lerle benzer hayaller peşinde koşmuşlardır. Biz bu çalışma-mızda Florus dışında, Cicero, Plutarkhos, Velleius Pater-culus, Appianus ve Cassius Dio gibi antik yazarların me-tinlerini analiz ederek, Carrhae Savaşı'nın sebepleri, yeri, taktikleri ve sonuçları hakkında değerlendirmelerde bulu-nacağız. Özellikle Parth savaş taktiklerinin bu savaşta Ro-ma'ya nasıl üstün geldiğinin sebeplerini araştıracağız. Ay-rıca antik kaynakların genelinde savaşın kaybedilmesinin ana sebebi olarak Crassus'un gösterilmesinin abartılı ola-bileceği tezi üzerinde duracağız. Abstract: It has been generally accepted in both ancient and modern sources that after the establishment of the First Triumvirate in 60 B.C., one of the most powerful men of Rome, Crassus had the idea that he had to win a great battle in order to promote his authority and popularity in Rome over his rivals, Pompeius and Caesar, who had already gained renown for their victories. To realize this thought, he is assumed to have decided to make an expedition against the Parthians in the East before they were strong enough to invade Syria. Some Roman writers, especially Florus, pointed out that the political ambitions of Crassus led to his end. Crassus, having set out on his expedition from Antiochia, reached Carrhae (Harran) near Edessa (Urfa). At the western vicinity of this place, he was surprised by the army of Surenas, the Parthian general. Ro-man banners and standards were captured and Crassus was also killed in turmoil while trying to make a truce with the Parthians. The number of casualties was more than twenty thousand. The interesting point is that the Parthi-ans also took ten thousand Roman soldiers as prisoners and kept them in the East for a period of thirty-three years. This defeat also ended the dreams of those Romans who wished to extend their territories beyond the Euphrates as far as India, just as Alexander the Great did. Trajan and Septimius Severus, the strong emperors of Rome, also followed these same dreams, making expeditions against the Parthians in the early and late II nd century A.D. In this study , apart from Florus, by striving to analyze the works of Cicero, Plutarch, Velleius Paterculus, Appian and Cassius Dio, we comment on the reasons, tactics and results of the battle of Carrhae. In particular, we concentrate on the reasons why the Parthian war strategies prevailed upon the Roman ones. Further, we also concentrate attention on the thesis that the main reason for the loss of the battle was the character and the decisions of Crassus, and find both reasons , the importance of Crassus's character and his decisions , have been exaggerated.
2011
"Bu makalede, Küçük Asya yerel historiograflarından Memnon ve onun Photios (codex 224) aracılığıyla günümüze ulaşan peri Herakleias adlı eseri konu edilmektedir. Çalışma esas itibarıyla stil-kritik, metod, üslup ve kaynak kullanımı gibi temel historiografya analiz yöntemleri çerçevesinde incelenmiştir. Bu bağlamda ilk olarak Photios’un Memnon ve eserine ilişkin notlarına yer verilmiş; ardından modern araştırmalar ışığında Memnon hakkındaki bilgilerimiz ve eserin hangi dönemde kaleme alınmış olabileceğine dair öneriler metne dahil edilmiştir. İzleyen bölümlerde eserin içeriği ve Memnon’un historiografya anlayışı üzerinde durularak yazarın Klasik ve Hellenistik historiograflarla etkileşimi çeşitli örnekler çerçevesinde tartışılmıştır. Bununla birlikte, Memnon’un historiografyasını oluşturan kaynaklar ve onun bu kaynakları kullanış biçimi, bir başka deyişle tarih anlayışı yine bu bölümde sunulmuştur. Çalışma, kullanılan verilerin derlendiği genel bir değerlendirmeyle sonlandırılmıştır. An Example of Local Asia Minor Historiographers: Memnon of Heraclea Pontica and his Work This paper deals with the famous local Asia Minor historiographer Memnon of Heraclea Pontica and his work peri Herakleias, which has survived in the edition of the Bibliotheke of Photius of Byzantium (codex 224). The work has been examined mainly within the framework of fundamental historiographic analysis practices such as the stylistic criticism and the use of methods, styles and sources. In this sense, firstly Photios’ notes concerning Memnon and his work are taken into account; and secondly, in the light of modern investigations, our knowledge of Memnon and suggestions as to in which period the work might have been written are included in the text. In the following chapters focusing on the content of the work and Memnon’s understanding of historiography the interaction between him and with Classical and Hellenistic historiographers are discussed with various examples. Then the sources forming Memnon’s historiography and his historical approach is presented in this chapter. The study ends with a general evaluation compiling the data which were used."
2012
Bu makale, İmparator Valerianus’un M.S. 260 yılındaki Edessa Savaşı’nda Sasani Hükümdarı I.Şapur tarafından esir alınmasını konu edinmektedir. Çalışmanın giriş kısmında Roma’nın Küçük Asya politikası üzerinde durulmuş ve Parthlarla birlikte başlayan doğu sınırı sorunları ele alınmıştır. Roma’nın üçüncü yüzyıl krizine girmesiyle Sasanilerin güçlü bir devlet olarak Romalıların karşısına çıkması ve Roma-Sasani ihtilaflarının başlangıç noktası anlatılmıştır. I. Şapur’un Roma karşısındaki başarıları ve Valerianus’la karşılaşması ele alınarak; bu savaşta imparatorun esir alınışı hakkında farklı bilgiler sunan antik kaynaklar irdelenmiş ve ölüm şekli konusundaki tartışmalar okuyucuya sunulmuştur. Roma İmparatorluk Tarihi’nde ilk kez bir Roma imparatorunun düşman tarafından esir alınmasının her iki tarafta yarattığı durum analiz edilmeye çalışılmıştır; zira batılı kaynakların çoğu bu durumu ya göz ardı etmekte ya da Şapur’un zaferinin hile yoluyla alındığını öne sürmekteyken; doğulu kaynaklar Valerianus’un komutanlarıyla birlikte esir alındığını kaydetmektedir. Bu karşılaşma, sonraki dönemde meydana gelen Galerius ile Narses mücadelesini hatırlatmaktadır. Galerius da I. Şapur’un zafer rölyeflerine karşılık olarak Narses’e karşı elde ettiği zaferini Thessalonike’de ölümsüzleştirmek istemiştir. Şapur’un anıt yazıtı ve savaştan sonra kurmuş olduğu kentlerde Roma mimarisinin kullanılması,Edessa’daki savaştan sonra Valerianus yanında çok sayıda Romalı askerin esir alındığını göstermektedir. This article concerns the capture of the Roman Emperor Valerian at the Battle of Edessa in 260 A.D., by Shapur I, ruler of the Sassanid Empire. The introduction focuses upon the policy of Rome in Asia Minor and Rome’s handling of issues concerning its eastern boundary starting with the Parthians. As Rome entered the 3rd c. crisis, the Sassanids became a strong state facing Rome, the starting point for rivalries and conflicts between Romans and Sasanians. In examining the achievements of Shapur against Rome and his encounter with Valerian; the ancient sources, which provide conflicting information concerning the capture of the emperor in this battle were scrutinized and the reader is presented with the debate concerning his death. In Roman Imperial history it was the first time a Roman emperor had been taken prisoner by the enemy and an attempt is made to analyze the situation on both sides after this captivity; while most western sources undervalued this situation, or have asserted Shapur I gained victory through a trick, eastern sources record Valerian was taken captive with his commanders. The encounter between Narses and Galerius in the following period recalls this struggle between Shapur and Valerian. Galerius wished to immortalize his triumph against Narses in Thessalonike, as a response to the victory reliefs of Shapur I. The monumental inscription of Shapur and the cities which were established after the battle employing Roman architectural forms indicate many Roman soldiers were taken prisoner, in addition to Emperor Valerian, after the Battle of Edessa.
This study deals with the problems concerning the formation of the Roman frontier in Anatolia. After elaborating on the formation and the development process of the frontier, it discusses specific issues in relation to the legions which were deployed in the Anatolian frontier. The first chapter concentrates on the ancient sources and the modern studies connected to the theme. After commenting on the character of the written and archaeological sources, it goes on to criticise modern studies and tries to show strong and weak sides of the earlier works. The second chapter reveals the course of events which leads to the acknowledgement ofEuphrates river as a cultural border zone between Rome and Parthia. In the beginning of the first century BCE when Sulla made the initial contact with the Parthians the process began which gradually took its new shape in the course of time by the actions of Lucullus, Pompey, Crassus and Marc Antony and then Euphrates developed into a border between the two states in the real sense of the word. The third chapter zooms into the period which begins with the early phase of the empireand ends with Vespasian’s reorganisation of the eastern frontier. It becomes clear that the legacy of Augustus was very influential among the later emperors. Augustus’ political inheritance was continued with some minor changes and was combined with Vespasian’s precautions. The most important part of Vespasian’s settlement of the eastern frontier was the permanent deployment of the military forces in the area. For this reason, the final chapter deals with the specific problems of the history of the legions which were responsible of Anatolia’s defence. The general results of this study show that the military precautions of the empire in the east relies upon traditional methods which were developed in the course of time based on the experiences the Roman state had in the region.
2019, Tarih Araştırmaları Dergisi
Özet Genel hatlarıyla, Karadeniz'in güney doğu kıyıları olarak tanımlayabileceğimiz Pontos Bölgesi antikçağda bolluk ve bereketiyle ön plana çıkmıştır. Farklı iklimsel özelliklerinden dolayı bölgede birçok endemik, aromatik ve şifalı bitki yetişmiştir. Bölgenin zenginliklerini fark eden Hellenler bu zenginlikleri ana yurtlarına taşımak için bölgeye koloni kentleri kurmuşlar dolayısıyla yeni ticaret rotaları oluşmasını sağlamışlardır. Bu durum madencilik, tarım ve hayvancılık, balıkçılık gibi sektörlerin bölgede gelişmesini ve üretilen malların ticaretinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bölgede yetişen ya da üretilen malların tümü ya bölgede işlenmiş ya da ham haliyle dış pazarlarda satışa sunulmuştur. Zamanla Pontos Bölgesi'nin malları antik dünyanın ticaret merkezlerinin aranan ürünleri haline gelmiş, birçok ürün bölgenin adıyla anılır olmuştur. Bu durum bölgenin ticari anlamda öneminin artmasını sağlamıştır. Bu çalışmada Pontos Bölgesi'nin tarihi coğrafyası retrospektif bakış açısıyla açıklanarak, bölgede üretilen ve ticareti yapılan ürünler hakkında detaylı bilgi verilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında Pontos Bölgesi'nin antik dünya ticaretinin içerisindeki konumu antik yazarlar, arkeolojik materyaller ve numismatik buluntular ışığında ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Karadeniz, Balıkçılık, Üretim, Ekonomi, Tarihsel Coğrafya. Abstract The Pontos region, said to be located in the south east coast of the Black Sea, came to the forefront with its abundance and fertility. Due to the different climatic characteristics, endemic, aromatic and many medicinal plants were grown in the region. Recognizing the riches of the region, the Hellenes established colonial cities in order to bring these riches to their homeland, thus creating new trade routes. This led to the development of sectors such as mining, agriculture and animal husbandry and fishing and the spread of the trade of the goods produced in the region. All of the goods grown or produced in the region either in the region or processed in the foreign
Özet Anadolu'nun Hellenistik krallıklarından birisi olan Kappadokia, İÖ 190 yılında patlak veren Magnesia Savaşı'nda Seleukoslar kralı III. Antiokhos'un müttefiki olarak Roma'ya karşı savaştı. Bu savaştan sonra Kappadokia Krallığı, Roma ile ilişkilerini iyileştirdi ve Romalıların " dost ve müttefik " (amicus et socius) statüsüne sahip olan devletlerin arasında yerini aldı. İÖ 64 yılında Romalı devlet adamı ve komutan Pompeius, Roma'nın Anadolu'daki egemenlik politikasının kapsamına bağımlı kralları da dâhil etti. Kappadokia'nın kralı da onlardan birisiydi. Bu makalede amacımız Roma'nın bağımlı krallar politikasını ve bağımlı kralların Roma politikasını " Kappadokia Krallığı " özellinde incelemektir. Abstract One of the Hellenistic Kingdom in Anatolia, Cappadocia, in the battle of Magnesia War which take place in the years 190 BC, as an ally of Seleucid King Antiochos III. fought against Rome. Its relations with Rome improved after this battle and grow into to the status of friendly and allied nation (amicus et socius) of Rome among the state. In 64 BC., Roman statesman and general Pompeius included also the client kings in the scope of Rome's domination of politics in Anatolia. The king of Cappadokia was also one of them. In this paper, we'll be analyse the client kings politics of Rome and the Rome politics of the client kings in the context of " Cappadicoan Kingdom. "
The renowned Roman jurist, statesman and orator, Marcus Tullius Cicero (106-43 BC) after reaching the highest post in the Roman Republic, the consulate (63 BC) experienced serious problems in his political career. After his return from exile in 58 BC Cicero focused mostly upon his philosophical and literary works. Although it was customary for the appointment of an ex-consul to the provincial governorship, Cicero was quite surprised when his governorship came into question and he was very reluctant to take up this post while many others were eager to obtain such an office. Nevertheless, Cicero was appointed to the post of governorship of Cilicia with the rank of proconsul, holding office from July 51 to July of 50 BC. Cicero held the Cilician governorship in the late Republican period when corruption and misgovernment in the Roman provincial administration increased considerably, but during his tenure in office, he set an example of how a Roman governor should act. In addition to the political and military measures he took against both political unrest in his province and against the potential Parthian threat from outside the province, he also made some economic arrangements such as tax regulations. In this paper while discussing the Cilician governorship of Cicero as one of the leading political and intellectual figure of the late Roman Republican period, light is also cast upon the political and economic conditions in the province during his governorship.
2017
2018, CEDRUS
Öz: Pers kralı II. Kyros'un MÖ 547/6 yılında Lydia Kral-lığı'nı fethetmesiyle Anadolu'nun Demir Devri krallık-larının sonuncusu da ortadan kalkmış oldu. Mısır hariç tüm Önasyayı fethederek tarihin ilk dünya devletini ku-ran Kyros'un halefi Kambyses'in ölümünden sonra tahta çıkan I. Dareios, Pers İmparatorluğu'nun merkezi yöne-timini satraplıklardan oluşan karmaşık bir idari sistem kurarak güçlendirdi. Satraplıkların bazıları Anadolu'daydı ve onların sınırları içinde yaşam kültürleri, giyimleri ve silah donanımları bakımından çok sayıda farklı halklar yaşıyordu. Bu makalenin amacı satraplık sistemini, sat-raplıkların kuruluşuna, sınırlarına, kuruluş kriterlerine, yönetimine ve etnik bakımdan tezahürüne odaklanarak incelemek, Anadolu'nun Pers hakimiyeti döneminin etnik tablosunu ortaya koymaya çalışmak olacaktır. Abstract: The last kingdom of Iron Age in Anatolia is removed when Persian King Cyrus conquered Lydian Kingdom in 547/6 B.C. Darius succeeded to the throne after death of Cambyses, successor of Cyrus, fortified administration of Persian Empire by organising a complicated system formed of satrapies. Some of them was in Anatolia and numerous diverse people in respect to their weapons, wearings and cultures of their life inhabited these satrapies. Therefore the main purpose of this paper is to study satrapy system as focusing on organisation , founding criterions, frontiers, administration and reflcting ethnicity of satrapies, and to offer an ethnic picture of Persian period in Anatolia. -* Prof. Dr., Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, İzmir. mehmet.ali.kaya@ege.edu.tr
2018, Cedrus: The Journal of Mediterranean Civilisations Studies
ÖZ: MS IV. yüzyılda yaşayan Decimus Magnus Ausonius, Roma İmparatorluğu'nun özellikle batı yakasını yakından tanıyan önemli bir alim ve devlet adamıydı. Onu mühim biri haline getiren en önemli husus; çeşitli bilimler özelindeki bilgi birikiminin derinliği yanında başarılı bir eğitmen olmasıydı. Ayrıca, son derece stratejik mevkilere erişebilmiş bir devlet adamıydı. Yaşamının son yıllarında kaleme aldığı şiirlerinden olan Ordo Urbium Nobilium, Geç Antikçağ dünyasına dair önemli veriler içermektedir. Bu kapsamda, söz konusu çalışma kendisinin özellikle coğrafya, tarih, filoloji ve Latin edebiyatı-kültürü gibi çeşitli alanlarda Geç Antikçağ eğitim kurumlarının ders içeriğine dâhil edilmiş şiirini konu edinmektedir. Öyle ki, Ortaçağdan günümüze değin Ausonius’un neredeyse her eseri hakkında yüzlerce çalışma gerçekleştirilmiş ve bunların birçoğu da ya yayımlanmış ya da yayımlanmayı bekler niteliktedir. Bu makalenin kurgusu da; Ausonius'un Ordo Urbium Nobilium başlıklı şiirinin içeriğinin ve kapsamının değerlendirilmesine odaklanmaktadır. Bu değerlendirme bağlamında öncelikle şiirde bahsi geçen kentler, şiir içerisinde aktarılan özellikleriyle incelenmekte, ayrıca Ausonius'un bu yerleşim birimleriyle şahsi ve resmi münasabetlerinin eserindeki yansıması irdelenecektir. ABSTRACT: Decimus Magnus Ausonius who lived in the IVth century A.D., was an important character who observed the western part of the Roman Empire and was one of its most important poets. One of the most important factors in his life was that he was a poet and also tutor of an emperor, who earned a magnificent reputation and was a very successful statesman. The Ordo Urbium Nobilium, one of his works which he wrote during the last period of his life as a poet, contains very important information concerning the world of Late Antiquity. This work was also used as a course book in various universities’ lessons, such as in geography and the Latin language within the context of education. For this reason, many studies have been conducted into his work and much research has been completed. The subject examined in this article is an assessment of the content and scope of Ausonius’ Ordo Urbium Nobilium. In this context, firstly, the cities mentioned in the poetry are analyzed through the features they are characterised by in the poetry, and Ausonius’ personal and his public relations with these cities are enquired into, while the geographical, historical, political and cultural characteristics of the cities are also examined.
TÜBA-AR, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi 24, 2019, 149-168.